Modern toplumlarda yaygın bir olgu olan öğrenme güçlükleri, günlük hayat içerisinde gereksinim duyduğumuz okuma, yazma ve aritmetik becerilerinde yaşanmaktadır. Öğrenme güçlüğü yaşayan öğrenciler birçok ülkede özel eğitime gereksinim duyan öğrenci kategorileri içerisinde sayıca en fazla bireyi içerisinde barındıran kategoridir (Büttner ve Hasselhorn, 2011). Bu nedenle son yıllarda öğrenme güçlüğü yaşayan öğrencilerin akademik alanlarda yaşadığı güçlüklere yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Ancak yapılan çalışmalar genellikle okuma ve yazma (disleksi- disgrafi) alanlarında yoğunlaşmakta, matematik alanında yaşanan güçlüklere ilişkin çalışmaların sayısının ise oldukça sınırlı olduğu görülmektedir (Hannell, 2013).
Diskalkuli, bireyin davranışsal, bilişsel / nöropsikolojik ve sinirsel düzeyde sayısal veya aritmetik işleyişindeki yetersizliklerden kaynaklanan çok boyutlu bir yetersizlik olarak tanımlanmaktadır (Kaufman vd., 2013). Diğer bir tanımda diskalkuli, zekâ geriliği, duyu bozukluğu, duygusal bozukluk, sosyo-kültürel ve ekonomik dezavantajlılık ve yetersiz eğitim gibi durumların olmamasına rağmen öğrencinin matematikte beklenmeyen düşük bir performans sergilemesi durumu olarak ifade edilmektedir
(Büttner ve Hasselhorn, 2011). Dünya sağlık örgütü ise gelişimsel diskalkuliyi; zekâ geriliği, düşük sosyal çevre veya yetersiz eğitim ile açıklanamayan, genel zekâ ile matematik performansı arasındaki bir tutarsızlık olarak açıklamıştır (WHO, 2018).
Diskalkuli, bireyin davranışsal, bilişsel / nöropsikolojik ve sinirsel düzeyde sayısal veya aritmetik işleyişindeki yetersizliklerden kaynaklanan çok boyutlu bir yetersizlik olarak tanımlanmaktadır
(Kaufman vd., 2013).
Diskalkuliye dair yapılan tanımlardan hareketle diskalkulinin ne olduğuna dair bir çerçeve sunan Mutlu ve Akgün (2017) aşağıda yer verilen dışlayıcı ve kapsayıcı kriterleri önermektedir.
Diskalkuli bağlamında, bireyin normal ve üstü bir zekâya sahip olması, yaşına uygun ve doğru öğretim metotları ile bir eğitim almasına karşın yaşından ve zeka düzeyinden beklenen matematiksel performansın çok altında bir başarı sergilemesi, sayı hissine sahip olmaması ve akranlarından yaklaşık iki veya daha fazla yıl geride olması diskalkulik oluşuna işaret ederken; zekâ geriliği, doğru olmayan pedagojik yaklaşımlar ve sosyo-kültürel nedenlere bağlı matematikte sergilenen düşük başarı diskalkuli ile ilişkili olmayan durumlardır. Buradan hareketle diskalkuliye dair nedenlerden bağımsız daha çok eğitimcilere yönelik işlevsel şu tanım önerilebilir. Diskalkuli, normal ve üstü bir zekâya sahip olan bireyin, yaşına uygun bir eğitim almasına karşın yaşından ve zekâ düzeyinden beklenen matematiksel performansın çok altında bir başarı sergilemesi, sayı hissine sahip olmaması ve akranlarından yaklaşık iki veya daha fazla yıl geride olması durumudur.
Diskalkuliye sahip bireyler çok basit aritmetik işlemlerini bile yapmada yetersizdirler. Bu durum onların günlük yaşam kalitelerini olumsuz yönde etkilemekte (örneğin alışveriş yaparken iki ürünün fiyatını toplamakta, yön bulmada veya zaman yönetiminde problemler yaşarlar) bireyde kaygı, stres, korku ve özgüven problemleri gibi birçok psikolojik sorunlara yol açmaktadır. Ayrıca diskalkuli, bireylerin akademik gelişimlerini ve meslek tercihlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Ancak diskalkulik çocuklar, tanılama kaynaklı sorunlar nedeniyle, matematikte normal gelişim gösteren akranları ile sınıflarda aynı yöntemlerle eğitilmekte ve aynı zorluk düzeyindeki sınavlara girip benzer başarıyı sergilemeleri beklenmektedir. Oysaki diskalkuliye sahip çocukların özellikleri ve gereksinimleri doğrultusunda öğrenme ortamlarının düzenlenmesi gerekmektedir. Bu durumun olmayışının bireylerin eğitim ve öğretim haklarının ihlaline neden olduğu düşünülmektedir.